Farklı Uçlarda Göçmenlik: Paris’teki Afganlar

Semih Nargül**

16 Ocak 2024

Semih Nargül bu yazısında Afgan göçmenlerin Paris'teki gündelik yaşamına dair gözlemlerini paylaşıyor.

Bir tarafta binlerce kilometrelik yolculuğu türlü zorluklarla aşarak gelen, öbür tarafta rahat bir uçak yolcuğu ile birkaç saatte varan göçmenlerin kenti Paris. Düzensiz yollarla ilerlemeye çalışan Afganlar tıpkı diğer göçmenler gibi bu kente ulaşabilmek için aylarca hatta yıllarca hareket halinde kalıyor. Yolculuklarında kimi zaman hareketliliklerini hızlıca devam ettirirken, diğer zamanlarda uzun süre hareketsiz kalabiliyor, transit kentlerde belirsiz bekleyişler yaşayabiliyor. Paris’e ulaşıncaya dek rotalar farklılık gösterse de büyük bölümünün yolculuk boyunca yaşadığı zorluklar benzerlik taşıyor: şiddet, istismar, yorgunluk, gasp, alıkonulma ve daha niceleri… Tüm bunlara rağmen hayalini kurdukları Avrupa kentlerine vardıktan bir süre sonra ise durumun hiç de bekledikleri gibi olmadığının farkına varıyorlar.

İmparatorluklar Mezarlığı olarak tanımlanan coğrafyadan yola çıkan ve çeşitli vasıtalarla ilerlemeye çalışan bu insanlar, Avrupa ülkelerinde ekseriyetle tren yolculuğunu kullanıyor. Bu doğrultuda Gare du Nord (Kuzey Garı) Afganların Paris’e adım attıkları ilk mekân. Hem şehir içi hem şehirlerarası hem de ülkelerarası önemli bir aktarma noktası olan bu tren garı, Afganların civar bölgedeki varlığından ötürü yoğun bir şekilde kullanılıyor. Garın içinde uzun ve son derece riskli yolculuk sonrası Paris’e varmak üzere olan arkadaşlarını ya da aile mensuplarını bekleyenler göze çarpıyor. Bir taraftan da mekânı kişisel ihtiyaçları doğrultusunda kullanan Afganların varlığı dikkat çekiyor. Garda sunulan ücretsiz internet hizmeti ve sıcak bir ortam barındırması sebebiyle binlerce kilometre ötedeki eşiyle, ailesiyle ya da arkadaşlarıyla görüntülü konuşanlar, boş bulduğu koltuğa oturup uyuyakalanlar, sığınma prosedürlerinin durumu hakkında aralarında tartışanlar, kaçak sigara satarak para kazanmaya çalışanlar akan insan seli arasında kendilerini kaybettiriyor. Garın dışına çıkıp civarında yürümeye başlandığında buranın sadece Fransa olmadığı anlaşılıyor. Son derece kozmopolit olan muhit, Sri Lanka, Hindistan, Pakistan, Somali ve Afganistan menşeili işletmelerin varlığıyla şehrin göçmen mahallelerinden biri durumunda.

Yaklaşık 20 dakikalık bir yürüme mesafesinin ardından cadde üzerinde Fransızcanın pek duyulmadığı, Peştuca ve Darice cümlelerin sıklıkla kulağa çarptığı, Afgan geleneksel kıyafetleriyle dolaşıldığı, “Kabil Pilavı” satan onlarca Afgan restoranının bulunduğu “Paristan”a doğru varılıyor. Burası aslında La Chapelle; düzensiz statüde bulunan Afganların gündelik yaşamlarını geçirdiği en önemli mekân. Avrupa’nın 2015 yılında karşılaştığı göç dalgası sonucunda Afganların görünürlüğünün artmasıyla dönüşen bir alan. Cadde üzerinde sığınma talebi sonucunu bekleyen, Dublin prosedürü[i] sebebiyle zaman öldürmeye çalışan, sığınma başvurusu olumsuz neticelenen göçmenlerin farklı yasal durumlarına rağmen temel bir ortak yanları var: başlarını sokacak bir evlerinin bulunmaması. Yol boyunca çatı vazifesi gören metro istasyonunun altında yüzlerce evsiz göçmen soğuğa karşı direniş mücadelesi veriyor. Kentin ortasında kullanım alanının hayli dışında bir yerde aynı zamanda çok sayıda çadır da göze çarpıyor. Fransızların hızlıca ve endişelenerek yürüdüğü bu mekânda Afganların durumunu sormak gönüllü STK çalışanları ya da benim gibi birkaç araştırmacının işi oluyor.

Her bir çadır aslında ayrı bir hikâye barındırıyor. “Fransa’ya gelmiştim. Fakat birkaç hafta sonra Dublin yüzünden Bulgaristan’a sınır dışı edildim. Birkaç gün önce yine buraya geldim. Sanırım bildiğim tek şey beklemek. Onun dışında ne olacak bilmiyorum” içine girdiğim çadırda daha 20’li yaşlarındaki Peştun kökenli Raşit geleceğe dair belirsizliğini bu sözlerle ifade ediyor. Uzun yıllar Türkiye’de yaşamış ve çok iyi düzeyde Türkçe öğrenmiş. Türkiye’nin ekonomik açıdan kötüye gitmesini ve yoğun bir şekilde sınır dışı politikası uygulamasını Avrupa’ya gelmesini tetikleyen temel sebepler olarak belirtiyor. Peki, neden Fransa dediğimde ise “Daha kolay kimlik verdiğini sanıyordum. Ama hiç de öyle değilmiş” cevabını veriyor.

Raşit gibi yüzlerce Afgan, Fransız devletinin sığınma talebine yönelik vereceği cevabı beklerken Paris’in farklı parklarında, istasyonlarında ve köprü altlarında insanca bir yaşam sürebilmenin hayalini kuruyor. Başkente iş imkanları ve mevcut göçmen ağları sebebiyle çok sayıda düzensiz göçmen ulaştığı için sığınma taleplerine yönelik prosedür oldukça yavaş işliyor.[ii] Sığınma talebi işleme konan kişilere Fransa’da devlet tarafından ücretsiz bir konaklama alanı sunuluyor; ancak, başvurularına cevap bekleyen Afganlar bu süre boyunca konaklama desteğinden istifade edemiyorlar.

Afgan göçmenlerin Paris’teki gündelik yaşamını biçimlendiren en büyük zorluk barınma sorunu. Paris’e yeni gelen düzensiz statüde bir Afgan, sığınma talebinde bulunduktan sonra eğer göçmen ağları sayesinde konaklayabilecek bir yer bulamazsa, devlet tarafından bir barınma yeri sunulana kadar günlerini sokakta geçirmek zorunda kalıyor. Herhangi bir yasal statüye sahip olmadığı için de çalışamıyor. Dolayısıyla yaşamını ancak Paris’teki belediyelerin ve çeşitli STK’ların sunduğu ücretsiz hizmetlerle devam ettiriyor.

Afganların yoğun olarak bulunduğu, bir tür “gayr-i resmi kamp” diyebileceğimiz alanlarda gönüllüler ücretsiz yemek, kıyafet, çanta ve çadır gibi ihtiyaç duyulan temel ürünleri dağıtıyorlar. Ayrıca kişisel temizliklerini ve bakımlarını sağlayabilmek için de Paris belediyesinin farklı yerlerde hizmete açtığı ücretsiz duş alma kabinleri de kullanılıyor. Bu alanlarda günde iki kere sandviç ve içecek hizmeti de veriliyor. Sığınacak bir evleri olmayan Afganlar özellikle havanın soğuk olduğu kış aylarını ya bu tarz mekanlarda ya da tren istasyonlarında geçiriyor. Buralar sadece geçici barınma alanları değil; kentte bir göçmen olarak bilinmesi gereken hayati bilgileri diğer tecrübeli göçmenlerden buralarda öğreniyorlar. Fakat belediyelerin hizmet sunduğu bu mekanlar yalnızca mesai saatleri içerisinde açık olduğu için geceyi dışarıda geçirmek zorunda kalıyorlar.

Fotoğraf 1: Afganların Gayr-i Resmi Kamplarından Biri

Soğuk havada dışarıda kalan Afganlar, ateş yakabilecekleri alanlarda kalabalık gruplar halinde toplanıp, ısınmaya çalışıyorlar. Bu mecburiyet, kavgalı olan grupların birbirine yaklaşmasını ve kendi aralarında dayanışma ağlarını geliştirmelerine de imkân sağlıyor. “Biz Afganistan’dayken birbirimizi yerdik. Bak, burada Peştunlar ve Hazaralar olarak beraber üşüyoruz ve beraber ısınmaya çalışıyoruz” diyen bir başka Peştun genç, Paris’teki kağıtsızların (les sans-papiers) karşılaştığı tabloyu net bir şekilde ortaya koyuyor. Tüm bunlara rağmen, Paris’in uzun yıllardan beri düzensiz göçmenlerin hedef noktası olması ve evsizlik sorununun ülkede yaygın bir durum teşkil etmesi, farklı mekanlar aracılığıyla göçmenlere yardım ulaştırma konusunda onu kısmen yeterli bir kent haline dönüştürmüştür.

Fransa’ya uzun bir yolculuk sonunda varıp, kağıtsız olarak devam eden Afganlar yasal bir statü alıncaya kadar geçirdikleri süreçte kentteki hayatlarını bütünüyle hareketlilik üzerine inşa ediyorlar. Kendi imkânlarıyla kurdukları çadırlar genellikle kent merkezlerinde yer aldığı ve sık sık polis tarafından müdahale edilerek bu gayrı resmi kamplar dağıtıldığı için gün boyunca sabit bir noktada duramıyor, sürekli hareket halinde oluyorlar. Diğer taraftan, zaman zaman ırkçı söylemlere maruz kalabiliyorlar, bulundukları yerlerden ayrılmazsalar saldırıya uğrayacaklarına dair tehditler alabiliyorlar.

Fotoğraf 2: Evsiz Afganlardan Biri

Kente bu şekilde tutunmaya çalışanların dışında bambaşka hayatlar süren Afganlardan da bahsetmek yaşayan farklılığın çarpıcılığını göstermek için son derece önemli. Özellikle Taliban’ın 2021’de Afganistan’ı yeniden ele geçirmesiyle birlikte daha önce Fransızlarla birlikte çalışan aktivist, gazeteci, sanatçı gibi kişiler uçakla Fransa’ya getirilmiş ve kendilerine hızlıca mülteci statüsü verilmiştir. Bu şekilde yasal statüye erişimleri daha kolay olan Afganlar, devletin sunduğu barınma desteğinden faydalanıyor, temel ihtiyaçları için her ay 400-500€ civarında yardım alıyor, Paris’te toplu taşıma ulaşım kartlarını indirimli kullanıyor, çalışma hakkına sahip olabiliyor ve aynı zamanda üniversitelerde verilen Fransızca dil kurslarından ücretsiz bir şekilde istifade ediyorlar.

Bahsedilen imkanlar çerçevesinde kentte hayatlarını sürdüren Afganlar, Fransa’da göçmenlik hallerini daha yumuşak bir şekilde yaşıyor ve daha kolay uyum sağlayabiliyor. Afganistan’da NATO güçleriyle birlikte çalışan, eğitimli ve yabancı dil bilen üst-orta sınıf Afganlar ile ülkenin en yoksul ve kırsal bölgelerinden gelen, çoğunlukla eğitim seviyesi düşük ve bedenleri dışında pek bir sermayesi olmayan alt sınıf Afganların karşılaştığı koşullar benzerlik taşımıyor. Dolayısıyla, düzensiz statüde bulunanlar, sığınma başvuruları olumlu neticeleninceye ve mültecilik statüsünü elde edinceye dek yukarıda bahsedilen koşulları yaşamak zorunda kalıyor. Bir tarafta sıfırdan, çok zor şartlarda yaşamlarını kurmaya çalışanlar, diğer taraftan; daha iyi imkânlarla varlık gösterenler göze çarpıyor. Böylelikle, hem ulus-devlet mekanizmasının yarattığı hukuki statüler hem de sınıfsal farklılıklar aynı coğrafyanın insanlarına bambaşka hayatlar sunabiliyor…


Notlar
[i] Dublin Prosedürü, iltica başvurularının işleme alınacağı Avrupa ülkesini belirlemektedir. Sığınma talebine yönelik mülakata davet edilmeden önce, ilk olarak iltica başvurularının bulunulan ülkede alınıp alınmayacağı kontrol edilmektedir. Örneğin, parmak izi ilk olarak başka bir Avrupa ülkesinde kaydedilmiş ve dosyalanmışsa veya ulaşılan Avrupa ülkesinden önce başka bir yere sığınma başvurusunda bulunulmuşsa, iltica prosedüründen ilk ülke sorumludur. Bu da ulaşılan ülkeden sorumlu olarak kabul edilen ilk ülkeye geri gönderilmeye sebep olmaktadır.
[ii] Fransa’da tartışılmakta olan göç yasası kapsamında sığınma prosedürlerinin yavaşlığı eleştirilmiş, sığınma talebinin bir yıldan fazla sürmesi yerine altı ayda işleme alınması gerekliliği vurgulanmıştır. Ayrıca sığınma başvurularına yönelik kararın verilmesinin de çok uzun süreler aldığı tartışılmıştır. Detaylı bilgi için bakınız: Pascual, J. (2022). Loi « immigration » : le Sénat adopte la « simplification » des procédures de demande d’asile et du contentieux en droit des étrangers, Le Monde. https://www.lemonde.fr/politique/article/2023/11/10/loi-immigration-le-senat-adopte-la-simplification-des-procedures-de-demande-d-asile-et-du-contentieux-en-droit-des-etrangers_6199415_823448.html (Erişim Tarihi: 08.01.2024).

 

* GAR Blog'ta yayınlanan yazılarda görüşler bütünüyle yazarlara aittir, Göç Araştırmaları Derneği'nin görüşlerini yansıtmaz. 

** Semih Nargül, Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi Beşerî ve Ekonomik Coğrafya Anabilim Dalında araştırma görevlisi olarak çalışmaktadır. Lisans eğitimini 2016 yılında Marmara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Siyaset Bilimi ve Kamu Yönetimi (Fransızca) bölümünde gerçekleştirmiştir. 2019 yılında ise Galatasaray Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Siyaset Bilimi bölümünde “Türk Diasporasında Siyasal Katılım ve Dernekler: Paris ve Strazburg Örneği” isimli çalışmasıyla yüksek lisansını tamamlamıştır. Doktora eğitimini Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi Beşerî ve Ekonomik Coğrafya Anabilim Dalında ve Sorbonne Üniversitesi Coğrafya Bölümünde ortak denetimli tez kapsamında yürütmektedir. Université de Paris 1 Panthéon – Sorbonne ve Strazburg Üniversitesinde öğrenim hareketliliklerinde bulunmuştur. Çeşitli uluslararası sempozyum ve konferanslarda göç ve diaspora konuları üzerine bildiriler sunmuştur. Araştırmalarını düzensiz göç, diaspora, ulus-ötesi kimlikler ve siyasi coğrafya gibi alanlarda yapmaktadır. İyi düzeyde İngilizce ve Fransızca bilmektedir.

***Kullanılan görseller yazarın kendisine aittir.