Yazı: Didem Danış

Afgan göçmenlerin sınırdan yoğun girişine dair Temmuz sonu, Ağustos başında sosyal medyada çok sayıda görüntünün dolaştığı günlerde, durumu yerinde izlemek üzere Fransız Anadolu Araştırmaları Ensitüsü’nden (IFEA) araştırmacılarla beraber Van’a gittik. 3-5 Ağustos tarihleri arasında Van’da geçirdiğimiz süre boyunca, hem şehirdeki uzmanlarla, hem de bazı Afgan göçmenlerle konuşma imkanı bulduk. Bu kısa yazıda, önce bu ziyarette dikkatimi çeken noktaları, daha sonra Taliban’ın Afganistan’da hakimiyetini kurması sonrası ortaya çıkan kitlesel göç ihtimaline dair soru işaretlerini paylaşmaya çalışacağım.

 

 

Arkaplan

Ağustos başında, medyada, özellikle de sosyal medyada Afgan göçmenlerin görüntüleri bir infial havası yarattı. Afganistan üzerinden mülteci karşıtı söylem arttı.

Oysa, Afganların Türkiye’ye göçü uzun zamandır devam ediyor. Özellikle yaz aylarında yürüyerek, dağları aşarak gelenlerin sayısı artıyor. Temmuz ve Ağustos aylarında Van ve çevresinde gözlenen Afgan göçü, perişan olmuş bir halkın onyıllardır süren göçünün bir devamı niteliğindeydi; henüz Afganistan’da yaşanan siyasi gelişmelerin, Taliban’ın ilerlemesinin, bu mevsimsel göç artışı üzerinde etkisi görülmüyordu. Afganistan’daki siyasi değişikliklerin ve Taliban’ın iktidarının etkileri muhtemelen Eylül’den itibaren görülecek.

Van’a gittiğimiz günlerde kamuoyundaki sorulardan biri, Afgan göçünün neden şimdi bu kadar arttığıydı. Kamuoyu medyada yayılan görüntülerle bunu yeni bir durum olarak görse de, aslında Afgan göçü çok eskiye dayanıyor. Afganistan’da 40 yıldır süren savaş ve çatışma ortamı, siyasi ve ekonomik açıdan süregiden derin istikrarsızlık, Afganları hayatta kalmak için yollara düşmeye mecbur ediyor. Bu zorunlu göçün önemli istikametlerinden biri de uzun yıllardır Türkiye. (Bu göçle ilgili GAR olarak hazırladığımız kapsamlı rapor şurada).

Türkiye’ye yönelen Afgan göçü özellikle 2018 ve 2019’da çok yüksek sayılarda seyretti. Bunda kuşkusuz Afganistan’da yaşanan çatışmaların şiddetlenmesi ve bunun gündelik yaşamdaki ağır sonuçları etkili. Sadece 2018 yılında, Afganistan’da bombalı saldırılar, patlamalar ve hava operasyonları sonucunda hayatını kaybeden sivillerin sayısı 10.993 oldu. Bu karanlık tabloya rağmen Afganlar, dünyanın en zayıf pasaportlarından birine sahip oldukları ve yasal göç yolları neredeyse tümüyle kapalı olduğu için, ancak kaçakçıların yardımıyla, düzensiz göçmenler olarak sınırları geçebiliyorlar. Pandemi döneminde tüm göç hareketlerinde gözlenen azalma sonrası, 2021 yazı Afgan göçünün de yeniden artışa geçtiği bir dönem oldu.

 

 

 

Van’da durum: Doğu cephesinde yeni bir şey yok

Van’da görüştüğümüz hemen herkes, Van özelinde Afgan göçünde olağanüstü bir artış olmadığını, bunun mevsime bağlı bir artış olduğunu ifade ettiler. Sınırdan geçiş kışın çok daha tehlikeli ve ölümcül olduğu için yaz aylarında geçişler artıyor.

Türkiye-İran sınırı, çoğunlukla dağlık, iklim koşulları sert, aşılması zor bir bölge. Kışın sıcaklığın -40 dereceyi, kar yığınlarının ise 1,5-2 metreyi bulduğu söyleniyor. Van 100. Yıl Üniversitesinden coğrafyacı Prof. Orhan Deniz, kış mevsiminde sınırın karlar tarafından korunduğunu hatırlatıyor. İran ve Türkiye tarafındaki güvenlik kuvvetlerinden kaçan göçmenler siste karda yollarını kaybettiklerinde kurtlara yem olabiliyor ya da donarak ölüyorlar. Bahar gelip karlar eridiğinde sınır bölgesinde bulunan parçalanmış cesetler, geçişi başaramayanların acı sonunu belgeliyor. Prof. Deniz’e göre, her sene sınırın Türkiye tarafında 40 kadar ceset bulunuyor. Bu zorlu yolda hayatını kaybeden göçmenlerin son istirahatgahı da Tuşba İlçesindeki Kimsesizler Mezarlığı oluyor. Üzerinde, ölenlerin isimleri yerine sadece cesetlerin geldiği yer olan Adli Tıp veya Çaldıran, Bitlis gibi kısa bilgiler olan bu mezar taşları hem Afganlar için göç rotalarının zorluğunu, hem de bu yola çıkanların, böyle bir sonu bile göze alacak kadar çaresiz olduklarını acı bir şekilde anlatıyor. Mezar taşlarından birinde yazan fetüs ifadesi ise, yolun kadınlar için katmerli zorluklarına işaret ediyor.

 

 

 

Uzun mesafe gurbetçilik: Afgan göçünde genç erkekler

Afgan göçüyle ilgili en çok sorulan sorulardan biri, Türkiye’ye gelen Afgan göçmenlerin neden çoğunlukla genç bekar erkekler olduğu. Bunun önemli bir sebebi, göç yolculuğunun zorluğu. Özellikle kadın ve çocuklar için daha da çetin olan yol boyunca, kadınların cinsel istismar ve şiddete uğrama tehlikesi yüksek. Erkeklerin gelmesinin bir diğer nedeni, Afgan göçünün bugün aslında Afgan toplumu için bir hayatta kalma stratejisi olması. Çoğu Afgan, Türkiye’ye çalışmaya geliyor; temel motivasyonları kazandıkları parayla geride kalan ailelerini geçindirmek, eğer mümkün olursa yola devam edip Avrupa’ya geçmek. Bir anlamda, ülkelerindeki yıkımdan kaynaklı, mecburi bir uzun mesafe gurbetçilik söz konusu.

Van’da bir caminin bahçesinde karşılaştığımız birkaç aile bu açıdan dikkat çekiciydi. Birkaç sene önce Türkiye’ye gelerek, Konya’daki akrabalarının yanında inşaat işçiliği yapan 26 yaşındaki Muhammet, Mezar-ı Şerif’teki ailesini yanına almak için, genç karısı, 6 ayla 6 yaş arasındaki dört çocuğu ve iki genç erkek akrabasıyla beraber sınırı geçmiş.  Bir yetişkinin bile zorlandığı sınırı aşabilmek için, çocukları 24 saat boyunca sırtlarında taşıdıklarını anlatırken ayaklarındaki yara izlerini gösteriyor.

Önce tek başına yola çıkan erkeklerle başlayan ve daha sonra aile birleşimiyle devam eden bu uzun mesafe gurbetçilik aslında bir tür düzensiz zincirleme göç olarak da tanımlanabilir. Afgan göçmenler artık, Türkiye’nin hemen her yerinde o kadar önemli bir nüfusa sahip ki, sahip oldukları ilişkiler yeni gelecekler için önemli bir imkan yaratıyor. Başta Özbek ve Türkmen kökenliler olmak üzere, konuştuğumuz hemen herkesin, Türkiye’de bir akrabası veya tanıdığı olduğunu söylemesi bu uzun yıllara yayılan göçün, Taliban sonrası artarak devam etmesi için gerekli sosyal ağın hazır olduğunu gösteriyor.

 

Afgan düzensiz göçünün kilit aktörleri: kaçakçılar

Afganlar için sınır geçişini zor kılan sadece iklim koşulları ve sarp dağlar değil. Yolda, İran askerleri ya da İran tarafındaki halk tarafından soyuldukları da oluyor. Türkiye tarafında da artan güvenlik önlemleri, rehbersiz geçişleri imkansız kılıyor. Bu zorlu sınırda, Afgan göçünü mümkün kılan anahtar kaçakçılar. Türkiye ve İran sınır güvenlik güçlerinin kontrol durumuna göre göç rotalarını değiştiriyor, gerektiğinde yerel halkla, Afgan ve İranlı aracılarla kurdukları ilişkilerle kontrol noktalarına dair bilgi alıyorlar. Güvenlik arttıkça geçişler de daha tehlikeli ve daha pahalı olmaya başlıyor.

Türkiye, 534 km uzunluğundaki sınırdan düzensiz geçişleri engellemek için, İran sınırına duvar örüyor. Ancak Van’da görüştüğümüz hemen herkes duvarın sadece sembolik bir anlamı olduğunu, geçişleri durdurmayacağını söylüyor. Yaklaşık 90 km’lik kısmı tamamlanan duvar ve üzerine konan kontrol noktaları, teller ve diğer araçlara rağmen “geçmek isteyen gene geçiyor”. Bazıları duvarın altını oyuyor, bazıları merdiven kullanıyor. Sonuçta duvar kaçakçılar tarafından işlevsiz kılınıyor.

Kaçakçıların rolü sınır geçişiyle bitmiyor. Ülke içinde de Afgan göçmenlerin kontrol noktalarını aşması için yol gösteriyorlar. Prof. Orhan Deniz, Afgan göçünün Van’dan sonra 3 ana güzergahta ilerlediğini söylüyor: İlki Van, Ağrı, Erzurum’dan devam eden Kuzey hattı. Diğeri Van, Muş, Malatya, Ankara hattı. Güney hattı olarak bilinen üçüncü rota ise Van, Bitlis, Diyarbakır, Urfa üzerinden devam ediyor. Kaçakçılar aralarında kurdukları kuvvetli iletişim ağları sayesinde kontrollerle ilgili gelen bilgileri değerlendirerek, göçmenleri hangi rotadan götüreceklerine karar veriyorlar.

 

 

Van: Afgan göçünün toplanma ve yeniden dağılma noktası

Biz Van’dayken, Çaldıran’da jandarma tarafından durdurulan bir tır dorsesinde 300 Afgan göçmen yakalandı. Van’daki uzmanlar, göçmenlerin genelde 40-50’şer kişilik gruplarla geldiklerini, Van civarında bu grupların birleşerek yeniden dağıldıklarını söylüyorlar. Yani Van, bu düzensiz göçün hem giriş noktası, hem de gelen göçmenlerin kaçakçılar tarafından tekrar organize edildiği ana toplanma ve dağıtım merkezi. Bu bekleme sürecinde, göçmenler genellikle kent merkezlerinin uzağında şok evleri denilen yerlerde bekletiliyor.

Van’da dikkat çekici bir nokta da, Vanlıların Afgan göçmenler hakkındaki insancıl tavrıydı. Konuştuğum hemen herkes “bizim Afganlarla bir sorunumuz yok” dedi. Bunda muhtemelen, kent merkezinde sadece ailelerin bulunması, çok daha kalabalık olan genç afgan erkek göçmenlerinse ancak kentin dış kısmında toplaşması etkili olsa gerek. Van’da yaşayan uzmanlardan biri, hükümetin politikasının müsamahakar davranmak ama onları “görünmezleştirmek” olduğunu ifade ediyor. Gerçekten de önceki yıllarda, otogar gibi kent merkezindeki yerlerde çok yoğun olarak görüldüğü söylenen Afganların, ulusal medyadaki tepkiler sonrası buralarda toplaşmalarına izin verilmiyor.

 

Ülke içi hareket kısıtlaması ve Yol İzin Belgesi

Afgan göçmenler için aşılması gereken sınırlar, Van’a geldikten sonra bitmiyor. Tam aksine oradan sonrası bazen çok daha zorlu. Güvenlik kuvvetlerinin ülke içi kontrol noktaları, göçmenlerin Van’dan sonra ulaşmak istedikleri yere varmak için de kaçakçılara yönelmesine yol açıyor.

Afganistan’daki evini sattıktan sonra, kaçakçılara kişi başı 800 dolar vererek 1 ay süren yolculuk sonunda ailesiyle Van’a geldiklerini anlatan Muhammet, şimdi tek dileklerinin Konya’ya akrabalarının yanına ulaşmak olduğunu söylüyor. Ancak gerekli kağıtları olmadıkları için otobüse binemediklerini, kaçakçılarınsa onları Van’dan Konya’ya götürmek için 15 bin lira istediklerini anlatıyor.

Van’daki Afgan göçünün bir diğer noktası da, Geri Gönderme Merkezi (GGM). Güvenlik güçlerinin kontrolleri sonucunda yakalanan göçmenler Van’daki GGM’ye getiriliyor. Burada sınırdışı işlemleri için bekletiliyorlar. Ancak bu esnada GGM’de aşırı yoğunluk olursa ve kapasite aşımı ortaya çıkarsa, Erzurum, Osmaniye gibi diğer illerdeki GGM’lere gitmeleri için kendilerine “Yol İzin Belgesi” düzenleniyor. Bu belge göçmenler için hayati önemde: zira bunu alanlar, rahatça otobüse binebiliyor, kontrollerde bu belgeyi gösterebiliyor ve böylece Türkiye içinde gitmek istedikleri yere gidebiliyorlar. Van’da kaçakçıları iyi tanıyan biri, GGM’lerde kapasitenin dolmasının bu açıdan göçmen ve kaçakçılar için bir avantaj olduğunu ifade ediyor. Zira, bu belgeyi alan kişilerden kaçının gerçekten işaret edilen GGM’ne gittiği, kaçının yolda “kaybolduğu” bilinmiyor.

Yol izin belgesi, Türkiye içindeki kontrol noktalarını aşmak için çok kritik bir önemde olduğundan, kaçakçılar arasında bunun sahtelerini yapanlar da var. Görüştüğümüz bir polis memuru, tümüyle sahte olanlar olduğu gibi, sadece fotosu değiştirilmiş veya renkli printerla basılmış farklı yöntemler olduğunu anlattı.

Sınırda yakalananlar için geri itme (push-back) yapıldığına dair güçlü iddialar da var. Van’daki bazı uzmanlar, “İran tarafının askerlerinin çok daha acımasız” olduğunu ve yakaladıkları düzensiz göçmenleri “hemen öldürdüklerini” söyledi.  

 

 

Yakın gelecekteki muhtemel kitlesel Afgan göçüne dair birkaç soru

Buraya kadarki kısım Ağustos başında, Taliban Afganistan’da yönetimi ele geçirmeden önce gelen göçe dair yapılmış gözlemlerdi.

Ağustos ayı boyunca, ana muhalefet partilerinin “sınır namustur” sloganıyla beraber, sınır güvenliğiyle ilgili kaygıları yüksek sesle dile getirmeye başlaması, hükümetin Van ve civarında kontrolleri arttırmasıyla sonuçlandı. Türk güvenlik güçlerinin Türkiye-İran sınırında yoğunlaşan faaliyetleri sonucunda, Temmuz ayında günde 1000-1500, hatta bazı günler 2.000 kişiye varan düzensiz girişlerin Ağustos sonunda günlük 300 kişiye indiğini okuduk.

15 Ağustos tarihinde Taliban güçlerinin Afganistan’ı ele geçirmesiyle Afgan göçünün artacağından endişe edilmeye başlandı. BMMYK’ya göre, yıl sonuna kadar 515 bin Afgan topraklarını terk edebilir. Şimdilik Taliban’ın kitlesel bir göçe izin vermediği ve sınırları kapalı tuttuğuna dair haberler geliyor. Ama Afganistan’da çatışmalar ve Taliban baskısı artarsa neler olabilir?

AB üyesi ülkeler Afganistan kaynaklı olası bir göçün Türkiye’de durdurulmasını istiyorlar. Ancak Türkiye’de mültecilere karşı havanın giderek sertleşmesi hükümetin de daha kapalı bir tutum benimsemesine yol açıyor. Cumhurbaşkanı Erdoğan Türkiye’nin “Avrupa’nın mülteci ambarı” olmadığını ve “Türkiye’nin Afganistan kaynaklı ilave bir göç yükünü kaldıramayacağını” ifade etti.

Neredeyse tüm dünya Afgan göçmenleri istemediğini haykırırken, Afganistan’dan gelen saldırı ve patlama haberleri, kitlesel bir göçün yaklaşmakta olduğunu gösteriyor. Bu kısa değerlendirmeyi, Afganistan’dan Türkiye’ye yönelebilecek göçün hangi gruplardan oluşacağına biraz daha yakından bakarak bitirmek isterim.

İlk grup, 2001 sonrasında ABD ve NATO kurumlarına destek vermek üzere çalışan ve şu anda en çok risk altında bulunan Afganlar. Taliban tarafından zulme uğrama ihtimali yüksek olan bu kişilerin bir kısmına ABD ve AB ülkelerinde sığınma hakkı verileceği söylense de, sayısı 100 bini aştığı tahmin edilen bu grubun önemli bir kısmının açıkta kalması muhtemel. Türkiye dahil, farklı NATO güçlerine çalışan bu Afganlara sığınma hakkı tanınacak mı? Bu süreç nerede ve nasıl yönetilecek?

Türkiye için bir diğer önemli grup, Afganistan uyruklu Özbek ve Türkmenler.  Taliban karşıtı hareket içinde olduğu bilinen bu grubun mensuplarına, soydaşlık bağına dayanarak daha önce yapıldığı gibi Türkiye’ye geçiş ve giriş kolaylığı verilecek mi? Halihazırda Türkiye’de bulunan Özbek ve Türkmen Afganların geride kalan aile fertlerini yanlarına almalarına, yani aile birleşimine izin verilecek mi?

Ve son olarak, Kabil gibi kent merkezlerinde NATO dönemi boyunca tesis edilen görece özgür ortam sayesinde yeni bir hayat kuran eğitimli, bir kısmı meslek sahibi ve Taliban yönetimi altında zulüm tehdidi yüksek olan kadınlara iltica hakkı verilecek mi? Aile birleşimi hakkı uygulanacak mı?

Bazı göç kuramcılarının dediği gibi, göç eninde sonunda bir kâr- maliyet hesabı. Afganlar için yoldaki koşullar ne kadar güç olsa da, Afganistan’daki riskler kat be kat daha fazla.. Afganistan’da 40 yıldır süregiden şiddet, işsizlik ve derin yoksulluktan kaynaklı güvenlik riskleri devam ettikçe, ne sınırlar, ne duvarlar, ne de göçmen karşıtlığı bu göçü durduramayacak.

Önümüzdeki en önemli soru, Afganistan’da Taliban’ın yönetimi ele geçirmesiyle ortaya çıkan yeni karamsar tabloda uluslararası koruma ihtiyacı aşikar olan Afgan halkının bir kez daha makus kaderiyle başbaşa kalıp kalmayacağı.